13.7 C
İstanbul
7 Aralık 2024, Cumartesi
spot_img

FYODOR MİHAYLOVİÇ DOSTOYEVSKİ

11 Kasım 1828’de Moskova’da bir dev dünyaya geldi. Bu adam isyancı, şüpheci, kumarbaz bir dâhiydi. Sara hastası, serseri Dostoyevski’yi anlamak bir ayrıcalıktı.

Türkiye’de belli başlı çevirmenler vardı, yazara bağlı kalarak çalışan, bu çevirmenlerden biri de Ülker İnce’ydi. İnce, Dostoyevski gibi bir dâhiyi anlamayı başarmış nadir çevirmenlerdendi.
Dostoyevski, toplumsal eşitsizliğe dokuz yaşında karşı çıkmıştı. Gazeteciliği boyunca, eşitsizliğin ortadan kalkması için mücadele etmişti.
Kölelikle ilgili bir şey duyduğu zaman, o sessiz adam, hiç konuşmayan dâhi, bir anda yerinden fırlayıp savunmaya geçiyordu. Hiç bir konu, onu bu kadar kızdırmıyordu.
Dostoyevski, Rusya’nın karışık olduğu yıllarda yaşamıştı. İnsanlar o dönemde ülkenin nasıl kurtulacağı konusunda, batıcılık, akılcılık, Slavcılık gibi arayışlar içindeydi.

Onun hayatı kumarla, hastalıkla, yoksullukla geçmişti. Ama o bunları hiç önemsemedi. İnsan için önemli olan özgürlüktür, onurdur, üslubunu benimsedi ve çektiği acılardan beslenerek eserlerini üretti.

En büyük hatası acele etmesiydi, roman tam oturmadan yayımlamasıydı. Bunda kumar borcunun etkisi vardı.

Kitaplarıyla yirmi sekiz yaşında Rus edebiyatında adını duyurdu.

Doktor babası içkiye düşkündü. Cimriydi, otoriter ve öfkeliydi. Zarif ve güzel karısı onu dizginliyordu. Babası onun gelişiminde kötü etki bıraktı.

Doktor babası, eşi ölünce köyüne döndü ve köleler tarafından öldürüldü. Bu dönemde sara nöbetleri başladı. Balzac çevirisini bu yıl yaptı.

Reformcu kişiliği başına iş açtı. Fakir köylülerin lehine çalışmıştı çünkü. Bu yüzden 1849’da Petersburg’da idam sehpasına gitti. Yirmi iki arkadaşıyla çarı öldürmek suçundan yargılandı. Alanın orta yerinde duran polis müdürü; “idam” dedi. Sonra sıra Dostoyesvki’ye geldi. Aralık ayında güneş çıktı, at sırtında bir subay geldi ve çarın affettiğini söyledi.

Bu olay ruh hâlini çok etkiledi ve hayatının dönüm noktası oldu. Burada geçen yirmi dakika bundan sonraki yazılarına ilham kaynağı oldu.

Sonra Sibirya’ya sürgüne gönderildi, dört sene burada kaldı. Beş yıl normal hapis hayatı yaşadı. Dokuz yıl kaya kırdı, taş taşıdı. Askerlerden cop yedi, eziyet gördü…

Sürekli aşağılanıyor, acının hazzın en tatlısı olduğunu düşünüyordu.

Herkes hapishanede ölürken o dirildi ve en güzel eserlerini yazdı. Romanlarını sürgün yılları ve Sibirya anılarıyla besledi. Bu yıllar onda o kadar derin izler bıraktı ki öldüğünde ayağında pranga izleri vardı.

Omsk Cezaevi’ndeki sürgün hayatından sonra; “Ölüler Evinden Notları” yazdı. Sürgün yıllarını bu anı kitabında anlattı.

Rus stepleri, çarlık, yoksulluk onun eserlerinin baş temasıydı. O dönemi anlamak, çarlık baskısını bilmek için yazdıklarını okumak gerekiyordu.

Onun kahramanları acının en koyusunu çeken kahramanlardı. Hemen çıkamazlardı düzlüğe. Geçmişi karanlık insanlardı. Dibine kadar yoksuldular.

Sürgünden sonra evlendi Dostoyesvki. Paris, Londra, Cenevre’ye gitti. Buradan Almanya’ya geçti sonra tekrar Rusya’ya döndü.

Karısı ölünce Anna ile tanıştı. Yirmi beş yaş küçük sekreteriyle evlendi. Bundan sonra çalışmalarını hızlandırdı. Anna, onun aksi bir adam olduğunu düşündü; fakat desteğini esirgemedi. Bu dönemde Kumarbaz, eserini yazdı.

Ağabeyi hayatında çok önemliydi. O öldükten sonra borçlarını üstüne aldı. Bu da zaten zor durumda olan Dostoyesvki’yi biraz daha güç duruma soktu.

Budala’da; “İyi insan budala olur” dedi. Çarı devirmek fikrini savundu. Siyasi bir romandı.

Ebedi Koca’da; tutkulu bir evliliği anlattı, kocaları eleştirirdi.

Beyaz Geceler’de; bir adamın dört günlük aşkını anlattı.

Yeraltından Notlar’da, yeraltı kelimesi, bilinçaltını temsil eder. Bu kitapta acılarını yazıp “Bizler yeraltı insanlarıyız” dedi. Kendini ölü doğmuş insanlardan saydı.

Yoksulluk çektiği parasızlık döneminde, Karamazof Kardeşler’i yirmi altı günde yazdı. O dönemde tefrika olduğu için romanlar bölümler halinde yayımlanıyordu. Bu yazar için baskı unsuru oluşturduğu kadar para kazanma kapısıydı da. Bu yüzden olacak çok kısa sürede yazdığı eserler vardı. Bu eserlerden biri olan Karamazof Kardeşler, ders kitabı sayılacak nitelikte bir eserdi.

Sağlığı kötüleştiği dönemde yazdığı Karamazof Kardeşler, en son romanıydı. Babasıyla kavgalı olan dört kardeşin hayatı vardı bu kitapta.

1866’da yayımlanan, Suç ve Ceza’da “Ah şu benim bitmek bilmez sakarlığım. Yine yırtık cebime koymuşum umudu” dedi Fyodor Dostoyevski.

Onun romanındaki karakterler canlı gibiydi. Öyle güzel tasvirleri vardı ki bir anda sayfadan fırlayacak sanıyordunuz. Suç ve Ceza’daki Raskolnikov bu karakterlerin en büyüğüydü. Raskolnikov, katil olmakla birlikte yoksuldu. Adaletsizlik anlatılıyordu. Hukuk öğrencisinin vicdan azabı duyması işlenmişti eserde.

Suç ve Ceza, ilk defa tefrika olarak yayımlandı. Bu romanla para kazandı Dostoyevski.

Suç ve Ceza’daki Sonya ile Anna birbirine benziyordu, güzel ve zarif karakterlerdi.

Dostoyevski’nin kitaplarında on sekiz tane intihar, yirmiden fazla saralı hasta vardı. Dimitri’de de Raskolnikov’da cinayet vardı.

Yaşadığı toplumdan, ailesinden kopuk kalmamış, sosyal sorunlar üzerine hayallerini ekleyerek yazmıştı.

Dostoyevski’nin ilk eseri İnsancıklar’dı. 1846’da yazmıştı. Samimi, sıcacık, yumuşak ama bir o kadar gerçekçiydi. Yoksulluk ve acıyla harmanlanan eseri, mektup tarzı bir kitaptı.

İnsancıklar’da fakirliği anlatıyordu. Zavallı insanlar anlamına geliyordu insancıklar. Romanı kendi hesabıyla, borçla bastırmıştı. Ruhsal çözümlemeleri başarılıydı.

Varvara Alekseyevna güzel bir kızdı, kitaplarındaki diğer kızlar da güzeldi. Bu kızlar akrabalarıydı ve hep yoksuldu. Yokluk satırlarının arasına gizlenmişti sanki.

“Yoksul insan kuşkucu olur. Dünya görüşü herkesten ayrıdır. Herkes ne derse desin, ne yazarsa yazsın, yoksullar hiç saygı görmezler…”

İnsancıklar, Dostoyevski’nin kişiliğinden izler taşır: “Ben sizi tanrının gün ışığı gibi sevdim…”

İnsancıklar, mektuplarla gelişen, insana hayatı sorgulatan, ruhun en kuytu köşelerini aydınlatan ilk romanıydı. Varenka’ya gönderilen mektuplarla tarih aydınlatılmakla beraber, o dönemin yokluğu ve yoksulluğu da anlatılmaktaydı.
Pokrovski’nin ölüm anının tasviri, insancıl olduğu kadar gerçekçiydi de.
“Pokrovski kederle bana baktı ve başını salladı bir dakika sonra da öldü.”
Makar Alekseyeviç’in mektuplarındaki duygusallık ve samimiyet anlatılmayacak kadar canlıydı. İnsanların kitap bulmak için verdiği mücadele, paralarını biriktirerek en güzel hediye olarak kitabı seçmeleri, samimi bir şekilde anlatılmıştı.
İnsancıklar’daki başarısı tartışılmayacak kadar büyüktü. Bu yüzden iyi bir başlangıç olmuştu. Rus edebiyatında ses getirdiği için de; “Gogol dengi bir yazar geliyor” dediler onun için.
Dostoyevski, şiddet ve korkunun ön planda olduğu bir toplumda şüphe içinde yaşamış, idamdan son anda kurtularak, hayata yeniden dönmüştü. Yaşadıklarını romanlarına katması, eserlerinin sahici olmasını sağladığı gibi kitaplarının yüzyıllar boyu okunmasını da sağlamıştı.
Yazarken kurcalar, hayatı sorgular, karakterlerine en ince ruh ayrıntılarını verirdi. Karanlıkta bir şey bırakmazdı. Bunları yaparken romanı bütünleştirirdi. Yazdıkları halktan kopuk şeyler değildi. İnanması zor olanı öyle bir yazardı ki kendi bile inanırdı.
Zaten başarılı olmasının sırrı da buydu; olmayacak olanı yazmak, imkânsıza can vermek.
Ecinniler… Filmiyle, kitabını özdeşleştirdiğim eser tartışılmayacak kadar büyüktü.
Ecinniler de Rusya’yı anlatıyordu. Hasta adam olarak görüyordu ülkesini Dostoyevski. Hz.İsa ve ayetler ön plandaydı.

Ecinniler’deki Şatov karakteriyle, hayatı sorgulayıp, kurgu başarısıyla insanı düşünmeye teşvik ediyordu yazar.

Gözlüklü Şatov, bakışları, uzun paltosu, bilgece konuşmalarıyla bana Harry Potter’ı hatırlattı.
Kitaptaki en güzel sözler; “Çiçero’nun dilini keseceksin, Shakespeare’i öldüreceksin, Copernicus’in gözlerini oyacaksın. Kölelikte bütün insanlar eşittir ve köledir. İnsanlığın onda biri diğerlerini yönetir, diğerleriyse sürüye dönüşür. Güzellik olmadan bilim olmaz” sözleriydi.
Ecinniler’de hesaplaşma, itiraf, sorgulama vardı ama en çok da adaletin eksikliği.
Şatov, okuyan, araştıran kişiliğiyle Ecinniler’in en canlı karakteriydi… Ve onun gibi akıllı, düşünceli, merhametli birinin haksız yere öldürülmesi…
Hayatın her kesimde olduğu gibi yargı sistemindeki eksiklik ve aksaklıklar burada da kendini gösteriyordu.
Kitapta, Shakespeare’den kölelik sistemine kadar birçok konu işlenmişti. Yazarın işlediği konular, güncelliğini korumakla beraber, zamanın çetrefilli yollarında kaybolmadan okunmaya devam ediliyordu.

Barındırdığı felsefeler, derin dünya görüşü ve siyasi tartışmalarıyla çağının en büyük romanı olma özelliğini taşıyordu. Rusya’nın taşlı yollarında, karlar altında yazılan kitap, tek kelimeyle övünçtü. Kurgu başarısı, tasvirlerdeki canlılık ve konuları işleyiş şekli mükemmeldi.
Dostoyevski, ihtilâlci örgütlerin yapısını, üyelerin karakterlerini, çalışma şekillerini alay ederek, gerçekleri saptırmadan anlatmıştı.
Yazarken 1849′ da I. Nikola’nın baskıcı rejimine muhalif Petraşevski grubunun üyesi olması ve sonunda tutuklanmasını. Kurşuna dizilmek üzereyken cezasının, sürgün ve zorunlu askerliğe çevrilmesini de anlatıyordu.
Tam öldü derken dirilen Dostoyevski hayatını bu kitaba yedirmişti.
Daha önce yaşadığı sürgün hayatı, askerlik anıları, kumarbazlığı, sara hastalığı ve kızının ölümü gibi şeyler de etkilemişti. Zaten yazarları besleyen en önemli şey geçmişi değil miydi?
Jorge Amado’nun; “İnsanın anavatanı çocukluğudur” sözü, buna en iyi örnekti.
Suç ve Ceza, Budala, Beyaz Geceler, Yeraltından Notlar ile tanınan yazar; “bütün dünyada insanlar el ele olmalı, harp bitmeli” fikrini savundu.

Dostoyevski 28 Ocak günü hastalandı. Bu büyük adam, fakirlik içinde hayat mücadelesini tamamladı.

Zaten hangi dâhi, yaşarken amacına ulaşmış, kitaplarıyla tanınmış ve refah içinde yaşamıştı ki?

1881 tarihinde yapılan cenaze törenine yaklaşık otuz bin kişi katıldı.

Bu bir yazar için gururdu ve Dostoyevski’nin büyüklüğünü göstermeye yetiyordu!…

31 Ocak 1881’de aramızdan ayrılan Fyodor Mihayloviç Dostoyevski’yi edebiyatın babası olarak anmaya devam edeceğiz!…

Neslihan Minel

Facebook Yorumları
Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Diğer Yazıları

Bizi Takip Edin

232BeğenenlerBeğen
114TakipçilerTakip Et
349TakipçilerTakip Et
2,330AboneAbone Ol
- Reklam -

En Son Eklenenler