15.8 C
İstanbul
27 Nisan 2024, Cumartesi
spot_img

BİZİM SOKAK – 1

Eyvah, dedi. Az kalsın kedinin üstüne basacaktın. Zaten dün sabah yavrulardan birini araba çiğnedi.
Ödümü kopardın be Erkan abi… Senle konuşmaya daldım. Ondan görmedim.
Milyonik geçtim mi bu gün? Dün domates almıştım. Gelirse boş kasayı geri vercem.
Takma kafana… O kasayı, masayı çoktan unutmuştur.
Varsın unutsun. Kasası kalsa bir işime yaramaz zaten. Ama ona lazımdır.
Yine mi kavgaya başladı bunlar?
Kimler?
Şu ana kız var ya…
Onlar haftada bir bilemedin iki bağrışırlar.
Polis falan gelmiyor mu?
Kim şikâyet edecek ki, alıştık artık.
Abi domatesleri ne yaptın? Sıktın mı?
Sıktım sıkmasına ama hevesim kırıldı. Yirmi beş kilo domatesten iki kilo bile salça çıkmadı. Belki ben bir şeyleri yanlış yapıyorumdur?
Yok, yok… Hep öyle. Bu sene domateslerde iş yok. Eskisi gibi etli değiller.
Pazardan alırım daha iyi… İnsan güvenemiyor işte.
Altı kilo domates on milyonik. Bir kasa otuz milyonik. Kınalı barbun var, salçalık biber, konservelik biber… Dört kilosu on milyonik…
Güneş bulvar boyunca uzayıp giden apartmanların ardına düştüğünde bizim sokaklara gölge iner. Körfezin üzerindeki esinti Karataş’ın ara sokaklarından Eşrefpaşa’ya doğru esmeye başlar. O saat artık sokağa çıkma zamanı gelip çatmıştır. Kapı önündeki kaldırıma biraz su serpersin. Betonun sıcağını alır. Hem azıcık serinler, hem de tozu toprağı akıp gider.
Her akşam kapı önüne dört kişilik bir masa kurulur. Yerler ıslatılır. Eşrefpaşa’da eşref saatinden sonra. İlla ki saat dokuzu vuracak. Körfezin üzerindeki kırmızılar mora çalacak. Akşam önce usul usul sokakları yutacak, ardından beton duvarlarda çırpınan suları.
Bizim buralarda yaz akşamları beter olur. Sıcaktan azıcık kaçabilmek için masa ya taraçaya atılır ya da sokağa. Başka çaresi yok. Her yudumda boncuk boncuk ter ile bu işin tadı çıkmaz ki. İzmir’de yaşamayanlar bilmezler. Yaz akşamları evler fırın gibidir. Ama sokaklar püfür püfür eser. Denizden yukarılara doğru… İnsanlar biraz ferahlar, rahat bir nefes alır. Hele denize inen aralıklardan birine oturursanız, resmen üşürsünüz… Sanki klimalı gibidir. Terliyseniz gitti canım kulunçlar, şişiverir boğazlar, bademcikler.
Bizimkiler yine masayı kaldırımda donatmışlar.
Geçerken biraz durdum. Afiyet olsun, sohbetiniz güzel olsun, dedim.
Süleyman;
-Bir akşam sen de gel, dedi.
Geleceğim, dedim…
Hep böyle diyorsun ama gelmiyorsun,
Ciddiyim geleceğim, bir akşam. Boş verin şimdi beni. Bakın dalganıza.
İstesem de içemem. Vertigo diye bir illetle boğuşuyorum. İçmeden sarhoşsun zaten. Otursan dönüyor, kalksan dönüyor. Kaldırıma düşüp kalacağım diye korkuyorum. Düşmek sorun değil ama, kafayı bir yere çarpıp pisi pisine gitmek de var.
Komşum boyacıdır. Her geçişinde ayağındaki tulum, sırtındaki boya lekeleriyle kaplanmış tişört onun ne iş yaptığını sokaklara bağırır. Küçük bir çocuk görse onun boyacı olduğunu anlayıverir. Güleçtir, efendiden, sakin…
Tam ayrılacaktım aklıma takıldı.
İkindi vakti neydi o gürültü, dedim.
Abi onlar hep böyledir, dedi. Kedi ile köpek gibi.
Kadın dövdü sanki kızını.
Yok dövmemiştir.
Polis çağıracağım, şikâyet edeceğim diyordu. Küfürleri söylemeye gerek yok.
Her zamanki halleri böyle…
Peki, anne kız birbirini öldürürken baba ne yapıyor?
Eskiden ayırmaya çalışırdı. Bıktı, usandı. Şimdi hiç karışmıyor.
Neden her gün böyle? Paylaşamadıkları ne var?
Bunlarınki alışkanlık artık. Birbirlerini yemenin tiryakisi olmuşlar. Bilirsin can çıkmadan…
Polis geldi ama dün.
Bu kaçıncı gelişleri. Onlar da bıktılar. Yine kız şikâyet etmiştir. Hep annesini döver. Sonra da beni dövdüler diye telefonla polisleri arar. Belki yüz kere karakolluk oldular.
Polise de yazık yani.
Kadın sığınma evine alıp götürmüyorlar mı?
Gitmiyor ki.
Ne kızmış be, derdi her neyse?
Şirret abi, çirkef… Hem annesini babasını döver. Hem de şikâyet eder. Senin, benim gibi sokaktan duyan da kıza üzülür. İlk önceleri biz de senin gibi sandık. Kızı dövüp öldürüyorlar. Ama film öyle değil. Annesiyle babasına mahkemeden uzaklaştırma kararı çıkartmış. Geçen seneydi galiba. Karar çıksa ne olacak? Gidecek başka evleri mi var sanki? Devletin acayip acayip işleri…
Saati geldiğinde kapı önüne bir küçük masa çıkarır. Sonra elde avuçta ne varsa donatır. Çoğu zaman dört arkadaştırlar. Bazen tekleyen, gelemeyen olur ama tam tamına dört kişidirler. Bu hiç değişmez. Kışın ne yaparlar bilmem ama yazın, peynir olmadan asla başlamazlar. Bazen tavuk yaparlar. Bazen çız bız köfte… Dört arkadaş ne kadar içerlerse içsinler kendilerini hiç bozmazlar. Iğrıbıyla, usulüyle içerler. Seslerini yükseltmeden ve sokakta çınlayan kahkahalar atmadan yavaş yavaş söyleşirler. Onlarınki de hep o bildik hikâye… Gönül sohbet ister, rakı bahane…
Geçen hafta yağmurun ardından hava serine döndü. Masa sokaktan içeri, kapı altına girdi. Sıkıldım bunlardan, dedi, Tam otuz senedir kavunu kes, domatesi dilimle, tavuğu, köfteyi pişir, Sıkıldım bunlardan.
Bırak onlar yapsın ,
Yapamazlarmış, benimki güzel oluyormuş. Hem de tam ayarında. Biz dubleleri bile senin gibi ayarlayamayız diyorlar. Sıkıldım gari…
O zaman ya ekibi dağıtacaksın ya da eskisi gibi devam. Bana sorarsan bu ekip çok eskimiş. Dağılmaz. En iyisi başka bir çözüm bulmak.
Bakalım, dedi. Pandemi icabına bakar. Herkesi evine kapatacak gibi…

Mayıs 2021
Seyfullah

Facebook Yorumları

Diğer Yazıları

Bizi Takip Edin

232BeğenenlerBeğen
114TakipçilerTakip Et
349TakipçilerTakip Et
2,280AboneAbone Ol
- Reklam -

En Son Eklenenler