14.1 C
İstanbul
8 Mayıs 2024, Çarşamba
spot_img

DİNMEYEN BİR FIRTINAYDI ONUN Kİ

Adamın kafası çok karışıktı. Bitiremediği bir takım şeyler varmış gibi, sırtında taşıdığı yük misali ölgün bir hikâyesi vardı. Öyle bir durum ki atsam atamıyorum, satsam satamıyorum denilecek cinstendi.

Bu yaşam hikâyesi o kadar çok kaplamıştı ki kalbini, altında ezilmekten çok, yüreğinde kocaman bir çatlak oluşturmuştu. Öyle büyük bir çatlaktı ki bu, durmadan yüreği kanıyordu. Sadece bugünün değil, tam on yıllık bir ilişkinin olumsuzluğundan dolayı kanamaktaydı.

Bu kan, o kadar hızlı akıyordu ki dayanamıyor kendini dışarıya atıyordu. Bazen o da yetmiyor, dağlara vuruyordu. Sonra gerisin geriye, tek odalı sığınağına geri dönüyordu. Bir an unutmaya çalışıyordu her şeyi, geçmişini, yaşadıklarını ve belki de günahlarını.

Normalde ne kadar sakin gibi görünse de, içindeki çalkantılı yaşamın acılarını bir türlü dindiremiyordu. Geçmişinde bıraktıkları vardı, bir de bırakamadıkları. Bunlardan ne kadar kaçarsa kaçsın, ölünceye kadar kurtulamayacaktı. Bu durum onu mutsuz ediyor, enerjisini çalıyordu.
Bazı zamanlar mutlu olduğunu sansa da hemen ardından gözyaşları geliyordu. Yağmura gebe bulutlar gibi gözleri akıp gidiyordu.

Acı ve hüznü aynı oranda, aynı anda yaşamaktaydı. Bir hengâme ve bir sürünceme içinde kalmıştı. Ne devam eden, ne kopan, ne yakın, ne de uzak bir ilişkiydi onun ki. Yüreğinde kambur bir şeydi. Öyle bir kamburdu ki onu ne kırabiliyor ne de düzeltebiliyordu.

Gece karanlığında evdeki tek odalı sığınağında, kendi kişiliğiyle yüz yüze geliyor, içindeki durulmayan fırtınanın esiri oluyordu. Bu fırtına, iç hesaplaşma sonucu, onu kişiliğinden uzaklaştırdıkça uzaklaştırmıştı. Öyle bir savurmuştu ki ruhunu, artık kendi kendini bile tanıyamaz hale getirmişti. Onu hüzünlü ve melankolik yapmıştı bu ilişki.

Zavallı, kadersiz adam, yıllardan beri çektiği acının farkında olmadan, içine kapanık bir halde en güzel yıllarını boş yere harcamış, kafesinin içine tıkılıp kalmış bir kuş gibi özgürlüğün tadını alamamıştı. Alamadığı bu tat, onun esarette olduğunu bile fark ettirmiyordu.

Özgür olabilseydi, kamburunu kırıp, gerçeklere bakabilseydi kurtulurdu bu kafesten. Ah keşke, kimsenin onu üzmesine izin vermeden, daha mutlu yaşayabileceğini fark edip, prangalarını kırsa ve çevresindeki güzelliklere koşabilseydi. İşte o zaman dinecekti içindeki fırtına!…

Neslihan Minel

Facebook Yorumları
Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Diğer Yazıları

Bizi Takip Edin

232BeğenenlerBeğen
114TakipçilerTakip Et
349TakipçilerTakip Et
2,280AboneAbone Ol
- Reklam -

En Son Eklenenler