12.9 C
İstanbul
19 Nisan 2024, Cuma
spot_img

GÂVUR ABLA VE İHANETLERİ 5

Güzel bebeğimi, kızımı kucağıma ilk aldığımda beyaz bir meleğin kollarımda olduğunu düşündüm. O benim hayalimdi, o benim hayatımdı; mavi boncuk gözleri, sarı saçları, pamuk teni bana hayatın mucizelerle dolu olduğunu göstermişti. Hayalimdeki gibi bir bebekti. Minik yavrum, dünyaya hoş gelmişti.

Hastanede yakınlarımın sevmek için elden ele dolaştırdığı bebeğimi kucağına alan gavur ablam, daha o zaman değişik duygulara kapılmıştı. Hamileliğim boyunca bebeğimin kapkara bir çocuk olacağını, eşimin esmer halası gibi kalın kara tek kaşlı bir kız olacağını söyleyip durmuş, hamileliğin verdiği duygusal hislerimi hiçe sayıp benimle dalga geçmişti. Oysaki yanılmıştı, bebeğim pamuk tenli, mavi gözlü, ay yüzlü doğmuştu. Gavur ablamın hep sorguladığım tuhaf davranışlarına bir tane daha eklenmişti. On yaşında oğlu vardı ve “Ben bir daha doğurmam, bir tane çocuk yeter” diyen kadın, kendisinden yaşça büyük, yaşlı kocasını zorlamış aylar sonra hamile kalmıştı. Bir kızı olsun istiyordu, mavi gözlü, sarı saçlı. Tanrı ona kahve renkli gözlü bir oğlan verdi. Ömrü uzun olsun.

Hamilelik dönemimde ablamın karşı kapı komşusu olarak kirada oturuyordum. Ev alana kadar geçici oturduğum bu evde, tüm yaptıklarına rağmen ne hikmetse bana destek olduğunu söyleyebilirim. Riskli bir gebelik ve bencil bir eşle yaşamanın verdiği sıkıntılı günlerimde ablamın bana yardımcı olduğunu hatırlıyorum ve o günler için minnettar olacağım. Bana karşı gavurluğu dışında yardım eli iyi olan bir insandı. Zor durumda olan komşu, akraba her kimse bu kişilere elinin açık olduğunu biliyorum. Benim de yanımda olduğu tek zamandı diyebilirim. Gavur ablam , çocukluğunda kalbinde derin bir yara gibi oluşan kıskançlık duygusunu büyüdükçe iyileştirseydi aramızdaki bağ çok kuvvetli olabilirdi. Çünkü ben onu çok seviyordum. O benim bir tane kardeşimdi. Birlikte büyümüştük, dertleşmiştik, ağlamıştık, gülmüştük. Ama bana karşı duyduğu sevgisizlik tüm bunları bir kenara atarak, ruhunun kardeş kıskançlığı yarası ile bana acı veriyordu. Bir bilseydi keşke onu ne çok sevdiğimi? Ben ona hep doya doya sarılmak, onu öpmek istedim. Ama bunu görmedi, görmek istemedi, beni hep itti, kendinden uzaklaştırdı.

Bebeğimi dünyayla erken tanıştırdım, küçücük de olsa hep dışarıdaydım; bahçelerde, sahilde, sokaklarda, piknikte, çarşıda, avmde. Büyüdükçe tombul, boncuk gözlü, ay yüzlü şirin bir bebek oldu. Gavur ablamın bana eşlik ettiği her yerde ayrı bir tuhaflık yaşadım. Bebeğimi seven herkese “o benim bebeğim, benim kızım” dedi. Kucağına aldı, gezdirdi, insanlara kendi bebeği gibi gösterdi. Bu durum mantığımı zorlamaya başlasa da öz ablamı çok sevdiğimden yaptığı bu akıl almaz durumu kabullendim, onu duymazlıktan geldim. Ben onun iyi yönünü görmek istedim, benim yanımdaydı ve bana yardımcı oluyordu, kardeşinin yanında olan abla gibi iyi duygularla onu düşündüm. Oysaki ablamın ruhunun derinliklerinde kardeş bağından çok kardeş kıskançlığı vardı ve bu duygu onu tuhaf davranışlara sürüklüyordu. Acaba yaptıklarının farkında mıydı? Bazen üzülmüyor değildim, yavrumu başkalarının yanında tatlı tatlı kucaklayıp sevmek bile beni tedirgin ediyordu, gavur ablamın duygularından ve hareketlerinden rahatsız oluyordum, ta ki ablamın apartmanından ayrılarak başka bir mahalleye taşınana kadar.

Gavur ablam, kültürel manevi değerleri pek önemsemezdi. Kına gecesi bebek mevlidi gibi. İlk bebeğinde annem ona mevlit yapalım demişti ancak istememişti. Oysaki annem bu değerlere önem veren ve her doğum, düğün, ölüm gibi aile birlikteliklerine mutlaka giden biriydi. Benim bebeğime de mevlit yapılması için hevesliydi. Ben de kabul etmiştim. Tüm hazırlıklar tamamlandığında mevlit günü ablam bebeğimle beni arabasıyla anneme götürmüştü. Öyle kalabalık olmuştu ki sevenlerimiz bir yığın hediye eşya getirmişti; bebeğimin beş yaşına kadar giyebileceği çeşitli kıyafetler. Beni sevenler sağ olsun elleri boş gelmemişti. Tabii amaç bu değildi, bebeğin sağlığına, hayatına iyilik duaları etmekti. Dua bittikten ve insanlar gittikten sonra, büyük bir yığın olan hediye eşyaları gören ablam anneme: “Sen bana mevlit yapmadın” sonra da bana dönerek: “Böyle olacağını düşünmedim.” dedikten sonra masanın üzerinde bulunan araba anahtarını ve çantasını alıp evden çıktı gitti. Beni kırk günlük bebekle oracıkta bıraktı. Bu davranışı karşısında ne söyleyeceğimi bilemedim. Boğazımda büyük bir düğüm vardı. Belki de bugüne kadar gavur ablamın bana yaptıklarına susturarak bastırdığım hıçkırıkların düğümüydü. Gözlerim doldu, ayakta donmuş bir vaziyetteydim. Gavur ablamın belki de kardeş kıskançlığını tokat gibi yüzüme yapıştırdığı gözle görülen ilk davranışıydı ve affedilir gibi değildi. Beni annemin evinde bırakıp gitmişti. Oysaki biz kapı komşusuyduk ve benim de yavrumu alıp günün yorgunluğunu atmak üzere evime gitmem gerekiyordu. Arabam yoktu, uzak bir mesafeyi bebekle gitmem mümkün değildi. Bencil eşimi arayıp akşam geçerken beni almasını söyledim.

Annem gavur ablamın yaptıklarına aşinaymış gibi karşımda durup: “Üzülme kızım, ablan seni hep kıskanıyordu!” dedi. Anne olarak iki kardeşin arasında hissettiği duygunun ilk itirafı buydu belki de? Yüreğim paramparçaydı, ruhum hastalanmıştı. Minik yavruma o gün gülümseyemedim. Yaşadığım bu durum gavur ablamın bugüne kadar yaptığı tüm olumsuz tutumların tamamlayıcısı olacaktı. Yani ciddi olarak beni, öz kız kardeşini kıskanıyordu. Artık bu durumu kabullenmeliydim. Aslında beni hamileliğim ve doğumum dışında hep yalnız bırakmış hep de yalnız bırakacaktı, bunu anlamıştım. Aynı anne karnından doğma ama kardeşini hiç kabul etmemiş, sevmemiş, sürekli reddetmiş bir gavur ablam vardı. Ne acı?

Devam edecek…

Nevriye Gürel

Facebook Yorumları
Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Diğer Yazıları

Bizi Takip Edin

232BeğenenlerBeğen
114TakipçilerTakip Et
349TakipçilerTakip Et
2,280AboneAbone Ol
- Reklam -

En Son Eklenenler