12.2 C
İstanbul
27 Nisan 2024, Cumartesi
spot_img

HEROES

İngilizce’de; ‘Kahramanlar’ anlamına gelen Heroes, 2006 tarihli Amerikan yapımı televizyon dizisiydi. Film çok sayıda seyirci çekmiş ve beğenilmişti.
Santiago Cabrera, Jack Coleman, Hayden Panettiere, Masi Oka gibi karakterlerin oynadığı filmde farklı milletler vardı. Hint, Japon gibi karakterler aynı karede buluşmuştu. Semboller üzerine kurulan eserde ‘mucize’ anlamına gelen şifreli şekil her yerde vardı.

Japonca karakterlerin birleşimi olan şekil, taşıdığı kişiye büyük yetenekler veriyordu.
Başroldeki gizli kahraman Syalar, basit bir tamirciyken hızla ilerleme tutkusuna kapılıp, evreni yok etmeye çalışıyordu.

Saat tamiriyle meşgulken annesinin; ‘Başka iş bul, özel biri ol’ gibi sözlerinden dolayı özel yeteneklere sahip olmaya çalışıyordu.

Saat mekanizmasını iyi anlaması, özel yetenekleri ve bilgileri toplamasına yardımcı oluyordu. Burada saat objesinin seçilmesi de ayrı bir kurgu başarısıydı.

Karmaşıklığından mı dakikliğinde mi olacak saat metaforu başka filmlerde de kullanılmıştı.
Gizli Yüz, The Hours, Hugo gibi…

Heroes’de güçleri almak için kendi yeteneklerini kullanan saatçi Syalar’ın tek amacı bütün güçleri kendinde toplamaktı. Tabii onunla mücadele edebilmenin tek yolu da bu güçleri ona vermekti.

Bu yetenekler; ateş çıkaran eller, hızla kaynayan yaralar, yıllar öncesine ışınlanan bedenler, kesik kafaların hızla iyileşmesi…

Yetenekli insanlar, laboratuvarda üzerinde oynama yapılarak bu hale getirilmişti. Hepsinin ensesinde bıçak izi vardı. Bu karakterlerin filmde toplanmasıyla canlı bir performans oluşmuştu.

Bilim kurgu filmi Heroes’ in ana teması kaderdi? Kader taşa mı yazılmıştı? Büyük bir felaket durdurula bilir miydi?
Küçük bir kız, Amigo Claire, evreni kurtarabilecek miydi? Dünyayı onun kurtarmasının nedeni, doğuştan yangından korunma yeteneğine sahip olması mıydı?

Filmde Claire, anı durdurmak için çalışıyor, bunu yaparken de etrafındaki herkesin sahte kimliğe sahip olduğunu anlıyordu. Ailesinden, öz ailesine kadar hepsinde bir sahtelik vardı ve güveneceği hiç kimse yoktu.

Dünya mı küçük, siz mi küçüksünüz? Kader sizi her yerde bulabilir mi? Kişiliğimiz alışkınlıklarımızdan mı oluşur? Faciaları durdurabilir miyiz? Kader yön değiştirebilir mi?

Hayatın gizemi nasıl çözülür? Ruh nedir? Neden ruh görünür?
Kader mi bizi seçer, biz mi kaderimizi seçeriz?
Biz kaderle uğraşırken dünya dönüyor mu?
Yalancıların dünyasında umudu hayal etmek, anı yakalayıp kaderi değiştirmek gibi kavramlar da irdeleniyordu.
Umut önemliydi, umudu hayal etmek önemliydi.
Bu kavramlardan en önemlisi de sevgiydi. Kalbin sevme yeteneğine sahipse zengindin.
Film bu gibi özellikleriyle hayatı sorgulatırken ‘Zamanda Kıvrılma’ filmini hatırlattı. Orada da sevgiden ve dünyayı kurtarmaktan bahsediliyordu. O filmde de ışınlanan çocuklar zamanda yolculuğa çıkıyor, kötülerle savaşıyordu. En önemli sözü de; ‘Siz de Gandi, Kahlo, Rumi olabilirsizdi.’

Rumi’nin evrenselliği, liderliği, sevgi gücüyle insanları toplaması anlatılıyordu.
Audrey Niffenegger’in ‘Zaman Yolcusunun Karısı’ndaki hızlı performansı, ışınlanma geçişleriyle insanı heyecanlandırıyordu. Burada kahramanın en önemli özelliği, geleceği görebilmesiydi. Öyle ki ölüm anını tahmin edip sevdikleriyle vedalaşıyordu. Burada da sevginin gücü ön plandaydı.

Lucy, zamandaki değişimin önemini anlatan başka bir filmdi. Yapımcılığını Virginie Besson Silla’ın üstlendiği filmde, zihinsel zaman yolculuğu yapılmaktaydı. 2014 yılı yapımı filmde, fiziksel ve zihinsel yetenekler etrafında gelişen olaylar da insanoğlunun ulaşmak istediği son nokta anlatılıyordu.

İlk başta basit bir uyuşturucu, mafya filmi gibiyken öğrencinin; ‘Beynimizin %100’ünü kullanırsak ne olur?” Sorusuyla bir anda bilim kurgu filmine dönüşüyordu.
Bir buçuk kilogramlık insan beyninin tamamını kullanırsak ne olur? Bu sorunun cevabı Lucy, üzerinden anlatılıyordu.

Lucy’de yıllar öncesine yolculuk yapma, maymunlarla, dinozorlarla karşılaşma, eşyaları eliyle havada tutma, zamanda yolculuk yapma gibi kavramlar işleniyordu.
Beynin ne kadar güçlü olduğu anlatıldığı kadar görüntülerin ne kadar yalancı olduğu da anlatılıyordu.

İnsanlar baktığı şeyin yalnızca bir kısmını algılayabiliyordu. Bir kısım görüntüler yok oluyor ya da yanlış algılanıyordu. Bunun sebebi film karelerinin çok olması olduğu kadar algılama seviyemizle de ilgiliydi. Bu aynı kitabı okuyan insanların farklı dersler çıkarması gibiydi.
Bu olaylar beynin güçlü olduğunu anlattığı kadar ne kadar zayıf olduğu da anlatıyordu.

Zaman yolculuğundaki en büyük güç ışınlanmaydı. Film içindeki yolculukta yüzyıllar öncesine gidilebiliyordu.

İnsanların emirlerle robotlaştırılmaya, robotların da ruh verilerek insanlaştırılmaya çalıştığı günümüzde böyle bir olay gerçekleşir mi bilmiyorum ama geleceğin teknolojinin dünyası olacağı kesin…

Yapay zekânın hâkim olduğu bir dünyada, teknolojinin hızla geliştiği evrende daha kaç tane Lucy’le karşılaşacağız yaşayıp hep beraber göreceğiz…

Neslihan Minel

Facebook Yorumları
Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Diğer Yazıları

Bizi Takip Edin

232BeğenenlerBeğen
114TakipçilerTakip Et
349TakipçilerTakip Et
2,280AboneAbone Ol
- Reklam -

En Son Eklenenler