17.5 C
İstanbul
27 Nisan 2024, Cumartesi
spot_img

SİNOP RÜZGARI

Dallar ağacın gövdesinden uzaklaşıp binlerce, on binlerce kez geri geldi. Eğildi, savruldu ağladı. Yapraklar yeşil konfetiler gibi havaya uçuştu. Hemen yere düşmediler. Arabaların, direklerin, evlerin, bahçe çitlerinin üzerinden kelebekler gibi uçuştular. Uçmaktan yorulunca kuytularda harman olup döndüler. Fısıldayarak şarkılar söylüyorlardı ama ben onların dilinden anlamıyordum. Her gün, her akşam öten kuşlar sus pus oldu. Ya hiç ötmediler ya da rüzgârın gözlerinden uzak bir yere gizlediler.

Yaşlı bir adam üç gün eser bu, dedi. Ama insanı da serseme çevirir. Bildiğinden değil, laf olsun diye söylemişti. Çünkü lodos için böyle söylendiğini bilirim. Ve arkasından yağmur gelir. Poyraz kadar serin karayel kadar sürekli bir rüzgârdı. Ama adı nedir? Bilmiyorum. Sinoplu deyişiyle batuu işte. Ağaçlar sökülüp devler gibi sanki yere düşeceklermiş hissiyle denize indim. Dalgalar kayaları dövüyordu. Kumu neredeyse alıp derinlere sürüklemişti. Kara kara yuvarlak taşlar sularla yuvarlanıp duruyordu. Dalgaların ellerinde yuvarlanan taşlar uzaklardan bile duyulacak kadar acayip bir ses çıkarıyordu. İnlemeler, çalkantılara, çalkantılar rüzgarda uçup giden tuzlu suyun sesine karışmıştı. Çamura dönmüş denizin renginde köpükler hala nasılda bembeyazdı? Hayretler içinde kaldım. Tam üstümde bir kantı gökyüzünde çakılıp kalmış gibi uçuyordu. Bu rüzgar onu alıp uzaklara fırlatabilirdi. Hatta ağaçlara çarpar kaldırımlarda sürükleyebilirdi. Kuşun kanatlarına, uçuşundaki ustalığına ve gücüne hayran kaldım. Beton iskeleye her üç saniyede bir gelen dalgalar tırmanıyordu. Tam geri çekilirken beton zemine yeni bir dalga battaniye gibi seriliyordu. Suyun içinde salınan yosunlar önce yeşil oluyor, su aşağıya inince kahve rengine dönüyordu. İskelenin duvarındaki yosunların bir kısmı dalgalarla yolunmuş betonun cıva rengi ortaya çıkmıştı.

Yürürken giysimin içine dolan rüzgar beni bir balon gibi şişiriyordu. Sonra kollarından dışarı çıkıyordu. Artık yağmur yağsın istiyordum. Çünkü ancak hava o zaman durulur. Aklıma nerden geldiyse Bektaşağa’da gördüğüm meyve yüklü dallarıyla erik ağacını düşündüm. Bu rüzgar hepsini yerlere dökmüştür. Hatta olmamış elmaları silkelemiş, şeftali ve armutlara savurup atmıştır. Limanda on bir tane gemi saydım. Burunları Ordu Köyüne bakan on bir gemi… Herkesin telefonların sel, fırtına ve dolu yağacağını söyleyen mesajlar gönderiliyordu. Doludan nasıl tarladaki ürünleri, meyve ağaçlarını hatta ekinleri nasıl koruyacaktık?. Zemin katta oturanlar evlerini terk edip yüksek tepelere çıksalar kurtulabilirler mi acaba? Rüzgar yani fırtına için nasıl bir önlem almalıyız? İnsan aklını susturamıyor ki. Devlet ne yapsın? Tehlikeye karşı uyardı işte. Pamuklara mı sarsın hepimizi…

Temmuz 2023
Seyfullah

Facebook Yorumları
Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Diğer Yazıları

Bizi Takip Edin

232BeğenenlerBeğen
114TakipçilerTakip Et
349TakipçilerTakip Et
2,280AboneAbone Ol
- Reklam -

En Son Eklenenler