20.4 C
İstanbul
4 Ekim 2024, Cuma
spot_img

SİNOP’TA BİR AYLAK ADAM

– Bak melisa bu işte, dedi. Eliyle boyumdan yüksek bir top ince dalı gösterdi.
– Melisa çok güzel kokar. Ama sadece akşamları…
Gidip dalının birine uzandım. Burnuma götürdüm.
– Şimdi kokmaz ama, dedi. Çiçek zamanı geçti. Gelecek yazı beklemek lazım.
– İyi de gelecek yaza daha çok var. O zamana kadar kim öle kim kala?
Kafama ne melisayı ne de gelecek yazı takmak istiyordum. Yokuşu indim, sahile vurdum. Bu sahili ilk gördüğümde yol boyunca uzayan palmiyeler daha yeni dikilmişti. Parkın önünde içi midye kabukları ile dolu bir kumsal uzanıyordu. Şimdi o kumsalın olduğu yerde gezi teknelerinin bağlandığı derin bir liman var. Kenarları kalın beton duvarlarla örülmüş upuzun bir liman. Eskiden şöyleydi, eskiden böyleydi düşünceleri de canımı sıktı. Yaşlanmışız işte adamakıllı. Sadece yaşlı insanlar belleklerine kazınmış resimlerle bu günkü fotoğrafları birbiriyle kıyaslayıp dururlar.

Şen pastanesinin su böreği güzel olur diyarlardı. Biraz su böreği alıp liman içindeki çay bahçesine oturdum. Denize beş metre mesafede olmasına rağmen tuzlu sudan etkilenmeyen çınarın altına… Peyniri güzeldi ama böreğin yağını sevmedim. İtici bir kokusu yok ama daha insanın dudaklarına dokunur dokunmaz donuyormuş hissi veriyor. Huysuz, yaşlı bir adam olabilirim ama çay için söyleyecek sözüm yok. Tam kararında, alıştığım buruklukta ve tadında…

Sular kesilecekmiş bu gün. Belediye defalarca anons etti. Erfelek barajından alınan suyun arıtma tesislerinde bakım varmış. Bir kere de vanaların bakımını yapmışlardı. Bunu pek dert etmiyorum. Çünkü evdeki bütün pet şişeleri doldurdum. Bulaşık ve çamaşırı bir gün sallasak dünya batmaz ya. Tuvalete daha az giderim. Baktım olmuyor tenha bir çalılığa giderim. Elime bir ibrik alırım. Aynı dedelerimiz gibi… Tedariksiz taharete gidenin başına neler gelir bilirsiniz.

Üzerimde anlamsız, tarifsiz bir tatsızlık var. Can sıkıntısı desem değil. Yorgunum, azıcık üşütmüşüm falan desem yalan. Uyuzluk işte. Eylül de Pazar güzel olur. Rengârenk, capcanlı. İnsanı kendine getirir, yaşam sevincini tazeler. Fesleğen kokar, tarhana otu, reyhan kokar. Süt, peynir tereyağı kokar. Alışmadığınız renkler ve kokular da vardır. Örneğin her pazarda kudret narı bulamazsınız. Kestane toprağı satılan kaç pazar gördünüz siz? Açelyası veya gardenyası olmayan kestane toprağını ne yapsın. Toprak deyip geçme sakın. Her zaman bir kilo patatesten daha pahalıdır. Şişe suyunun sütten pahalı olması gibi işte.

Kalabalığın içinde dolanmak, incirlere ağzımın suyunu akıta akıta bakmak bana iyi geldi. Bu gün pazardan bir şey alma niyetinde değildim. Perşembe günü aldıklarım bitmemişti daha… Ne ara elimdekiler beş poşeti doldurmuş anlayamadım. Köylü pazarını geçip Bafralı satıcıların arısından denize doğru yürüdüm. Dalgalar köpük köpük ama sakince birbiri ardına kıyıya uzanıyordu. Burası denizin kuzey kıyısı… Genelde bu kıyıda dalga olur. Kum yerine iri taşlar, sünger gibi oyulmuş iri kayalarla kaplıdır. Yanımda olsa kesin bir sigara içerdim. Eleştireceksiniz farkındayım. Ama ben güzel bir manzara karşısında bir sanatçı duyarlılığına, güzellik duygusunu dışa vuracak bin yeteneğe sahip değilim. Kızmayın ama sigaranın yanında bir bira da iyi giderdi.

Sarımsak al dedi satıcı. Sarımsak al, fiyatı çok çıkacakmış. İyice pahalanamadan al. On beşten otuz beşe çıktı kilosu. Daha iki ay bile olmadan yüzde yüz arttı. Pazardan çıkmadan bir de kavun almıştım. Taşımaya zorlanacaktım. Sarımsak da başka bir pazara kalsın, dedim. Kirenlere baktım. Kırmızısı var, turuncusu, bordosu, erik gibi iri olanları, aşılı aşısız olanları… Kilosu yedi lira diyorlar. Bizim köylüler de iyici turizmin çivisini çıkardılar. Ormandan toplanan kiren yedi lira olur mu? Ekmedin, sulamadın, gübrelemedin… İnsaf yahu… Peynirciye kızdım. Sabahın köründe pazarın önüne dikiliyor. Köylülerin getirdiği bütün peynirleri, yumurtayı topluyor. Öğleye doğru toptancıya devrediyor. Elini sıcak sudan soğuk suya sokmadan üretenden fazla para kazanıyor. Ne gıcık bir memleketiz biz arkadaş. Zaten bu gün tersimden kalkmışım. Kızmak için bahane anırıyorum.
İbo, naber… Kayık, ağlar, takımlar hazır mı?
Hazır ama balık yok.
Hiç mi yok?
Dün İncirpınarı önünde almışlar. Çok az ama otuz kasa falan.
Lüfer, Çinekop, Levrek falan?
Sadece mezgit, istavrit ve hamsi… Bizim ağlar da onlara uygun değil.
Hiç mi çıkmayacaksın bu sezonda?
Ay çekilsin, ondan sonra. Ay ışığında uzatma ağı salınmaz.
Belki şansınız döner, birden bire balık ortayla çıkıverir.
Nerde bizde o şans… Gökten halka yağsa bizim boynumuza biri bile geçmez…
Eylül ayında burada hiç kimse hamsi yemez. Su soğusun diye beklerler. En azından Kasım ortası gelmeli. Balık yok ya insanlar hamsiye saldırıyor. Kilosu on lira. Pırıl pırıl mübarek, gümüş gibi ışıl ışıl…

Çeşmeler tam üç gün tısladı. Yemedik içmedik kalkıp belki su gelmiştir diye umutlu bir günde elli kere, altmış kere çeşmeyi açıp baktık. Pet şişeler de boşaldı. Yoğurt kovası da… İbriğe alıp hacet giderecek kadar bile su kalmadı. Bulaşıklar koktu. İnsanlar ellerinde bidonlar sokak sokak su aramaya çıktılar. Arkadaşım söyledi. Millet reji çeşmesinin önünde toplaşıp kuyruklar oluşturmuş. Dünyanın işine akıl ermez, dedi. Kırk senedir kimse dönüp yüzüne bakmıyordu. Belediye suyu kesince Reji Çeşmesi’ne itibar yağdı. Ben Karakum çeşmesini keşfettim. Çadırların ortasındakini. Valin misafirhanesinin hattına bağlıymış. O yüzden kesilmiyormuş. Haklılar elbette. Şimdi iç işleri bakanlığından bir yetkili çıkıp gelse, misafirhanede kalsa, tuvalete gidemese, banyo yapamasa devlette itibar mı kalır. Düşünsene koskoca iç işleri bakanlığı müsteşarı, daire başkanı veya başmüfettişi elinde ibrikle merdivenleri inip denizden su doldursa… Tuzlu tuzlu… Cık, cık, hıç olmaz… İtibarımız batacağına memleket batsın daha iyi…

Ekim 2019 – İzmir
Seyfullah

Facebook Yorumları

Diğer Yazıları

Bizi Takip Edin

232BeğenenlerBeğen
114TakipçilerTakip Et
349TakipçilerTakip Et
2,320AboneAbone Ol
- Reklam -

En Son Eklenenler