13.9 C
İstanbul
29 Mart 2024, Cuma
spot_img

Sonsuzluğa göçüşünün 79. yılında ATATÜRK

Atatürk devrimi, Türkiye’yi her bakımdan modern bir devlet yapmayı amaçlayan bir düşünce ve eylem sistemidir.

Atatürk; “Uygarlığın bir fırtına gibi esintisine karşı koymak boşunadır; değişmeyen, Ortaçağ kanun, düşünce ve davranışlarını koruyan toplumlar, ölüme veya tutsak olmaya mahkumdur.” der.
Bizce de Atatürk Devrimi modelinin iki temel amacı vardır: “Çağdaşlaşmak ve kalkınmak. Böylece ‘çağdaş uygarlık’ düzeyine çıkmak.

Birçokları kalkınma kavramını ekonomik büyümeyle sınırlı tutar. Kuşkusuz ekonomik büyüme kalkınmanın temel araçlarındandır. Ancak gelir dağılımının gerçekleşmediği, toplumsal refahın tabana yayılmadığı bir toplumda gerçek bir kalkınmadan söz etmek olanaksızdır.

Eğer bireyler, refahın ana araçları olan eğitim, sağlık, kültür… alanlarında yeterli olanaklara sahip değilse üretime etkin bir biçimde katılmaları da olanaksızdır. Üretime güçlü biçimde katılamayan bu bireylerin, demokrasinin yaygınlaşması ve gelişmesine de bir katkı sağlayamayacakları açıktır. Böyle bir toplumun kalkınmış bir toplum olduğunu söylememiz olanaksızdır.
Bu açıdan bağımsızlığın, birlik ve bütünlüğün güvence altına alınabilmesi için çağdaş demokrasinin tesisi, bunun için de Atatürk’ü doğru anlamak zorunludur.

***

Bizim en önemli görevlerimizden biri kuşkusuz Cumhuriyet’i savunmaktır.

Çünkü Atatürk’ün Cumhuriyet’i kurmadaki temel amacı “millet egemenliği” ve “herkesin yasalar karşısında eşitliği” ilkelerini devlet yaşamında egemen kılmaktır.

Bugün bu ülkeyi yönetenlerin; “İrade ve egemenliğin kaynağı millettir. Bu irade ve egemenliğin, devletin vatandaşa ve vatandaşın devlete, karşılıklı görevlerini hakkıyla kullanmalarını düzenlemesi önemlidir.”

Sözlerini ne kadar savunduklarını tartışmaya açmak hakkımızdır.

Milletvekili adaylarını, bakanları, millet meclisi başkanını, başbakanı tek adamın belirlediği; yargının, yürütme tarafından dizayn edildiği bir sistemde “ Atatürk’ün Cumhuriyet’ten ne anladığını yeniden yeniden okumakta yarar vardır.

***

“Bizim aramızda yaşayan, politik ve sosyal bağlarla Türk milletine ait olan tüm vatandaşlarımızı biz kendi insanlarımız olarak düşünürüz; aralarında “Kürtçülük”, “Çerkezlik”, ve hatta “lazlık” gibi fikirler ve duygular yerleşmiş olsa bile, onlar bize aittir. Mevcut yanlış anlayışlar ancak mutlakiyet yönetimlerinin ve uzun süren tarihsel baskıların ürünüdür ve biz en içten çabalarımızla bunları ortadan kaldırmayı görev sayarız.”
Görüldüğü gibi Atatürk milliyetçiliği, ayrımcı değil, farklılıkları toparlayıcıdır.
“ Ne mutlu Türküm diyene! “ sözünü de bu bağlamda değerlendirmek gereklidir.
Eğer o “millet” kavramını ırki bir kavram olarak düşünseydi “Ne mutlu Türk olana!” ya da “doğana” diyebilirdi.
Bu ülkede bugün, Atatürk’e sabah akşam küfreden; ama on binlerce gencin ölümüne sebep olanları, neredeyse Mesih ilan edenler, oturup Atatürk’ün milletten ve milliyetçilikten ne anladığını iyice öğrenmelidirler.

****

“Yeni Türkiye devleti bir halk devletidir, halkın devletidir. Mazideki müesseseleri ise bir şahıs devleti idi. Sosyoloji bakımından bizim hükümetimizi ifade etmek lazım gelirse “ Halk Hükümeti” deriz.

Teşkilat baştanbaşa halk teşkilatı olacaktır. Umumi idareyi halkın eline vereceğiz. Bu toplulukta hak sahibi olmak, herkesin bir iş görmesi esasına dayanacaktır. Millet hak sahibi olmak için çalışacaktır.”

Çağdaş demokrasi, halkçılığı içerir. Bu ilkeye göre irade ve egemenlik, milletin tamamına aittir.
Öyleyse sürekli sandık demokrasinden söz edenlere yenidensoralım: Sizce halk yönetime ne kadar katılıyor? Ya halk adına halk adına denetim yapan kurumların neden çalıştırılmadığını açıklayabilir misiniz?

***

“Bizim tarafımızdan uygulanan devletçilik, her ne kadar kişisel çalışmalara ve gayrete öncelik verse de ulusun genel menfaatleri işin içine girdiği zaman, devletin her alanda müdahalesini kapsar; bunun amacı ülkeyi en az gecikmeyle refah ve zenginliğe kavuşturmaktır.”
Öyleyse gerekli olan tam bağımsızlıktır.
“Tam bağımsızlık denildiği zaman, doğal, siyasî, malî, iktisadî, adlî, askerî kültürel, vs. her konuda tam bağımsızlık ve serbestlik kast olunmaktadır. Bu saydıklarımdan herhangi birinde bağımsızlıktan yoksun olmak, gerçek anlamıyla bütün bağımsızlıktan yoksun kalmak demektir.”
“Ne kadar zengin ve kalkınmış olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar insanlık karşısında uşak olmak derecesinden yüksek bir muameleye hak kazanamaz.” sözünün anlamını bir daha düşünelim ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini ilelebet korumak için gereken neyse onu yapalım.

Sevgili okurlar,
Bir Atatürkçü için devrimci olmak, kendini çağdaşlaşmaya adamak ve Türkiye’yi çağdaş dünyanın zirvelerine taşımaktır.

“Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi, Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen modern ve bütün mana ve şekliyle olgun bir topluluk haline getirmektir, İnkılaplarımızın gayesi budur. Bu hakikati kabul etmeyen zihniyetleri perişan etmek zorunludur.” diyen yüce Atatürk’ü elbette bazıları sevmek zorunda değildir. Ama bu yurdu, bu ulusu seviyorum, bu ulusun geleceği için çalışıyorum diyenlerin gitmesi gereken yol açıktır.

Bu yol sürekli gelişimdir. Aklın egemen olduğu, dogmaların tutsaklığından uzak bir süreçtir.

“ Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. Saf ve nezih halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar hep din kisvesi altındaki küfür ve melanetten gelmiştir…

Hamdolsun hepimiz Müslümanız, hepimiz dindarız, artık bizim dinin icaplarını, dinin yasaklarını öğrenmek için şundan bundan derse ihtiyacımız yoktur…”

Ey sana dinsiz diyen mürteci, sen, din duygularını sömürerek dünyalık peşinde koşarken, Mustafa Kemal’in bu yüce dini, siz din bezirganlarının elinden kurtarmak için laikliği benimsediğini bilmemen mümkün mü senin?

Son sözüm sana Atatürkçüyüm diyen kardeşim:
“Ben size manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır..” diyen Atatürk’ü gerçekten anlamışsan artık onun yasını tutmaktan vazgeç!

Artık onun gölgesinde uyumayı bırak!

“Yürü, atıl, bağır, koş/ Durmak zamanı geçti” Şimdi görevin, onun açtığı yolda insanın insana kul olmadığı bir ülkeyi var etmek için cumhuriyete ve bağımsızlığına sahip çıkmaktır.

Hamdi Topçuoğlu

Facebook Yorumları

Diğer Yazıları

Bizi Takip Edin

232BeğenenlerBeğen
114TakipçilerTakip Et
349TakipçilerTakip Et
2,270AboneAbone Ol
- Reklam -

En Son Eklenenler