8.5 C
İstanbul
6 Aralık 2024, Cuma
spot_img

BİR GARİP HİKÂYE-1

Toplantı sırasında yudumlanan kahvelerin kokusu odaya yayılmıştı. Yaklaşık iki saattir süren konuşmaların artık karara bağlanmasını bekleyen katılımcılar, sıkıldıklarını ifade eder gibi telefonlarıyla uğraşmaya başlamıştı. Öyle ki sandalyesinden usulca kalkıp odadan dışarıya sessizce süzülenler, tuvalet bahanesiyle gitseler de üzerlerine sinen sigara dumanıyla geri döndüklerinde amaçlarının farklı olduğu anlaşılıyordu. Judy de çok sıkılmıştı ama yerinden kıpırdamıyordu. Toplantı masasını çevreleyen takım elbiseli on iki adamı ve elin beş parmağını geçmeyen sayıda kadını izlemek, dinlemek hoşuna gitmişti. Farklı yöneticilik konumlarında olan bu makamlı kişilerin arasında bulunmak Judy için gurur vericiydi. Hizmet sektöründe sivil toplum kuruluşları ile planlanabilecek ve gerçekleştirilebilecek mahalli çalışmalar konuşuluyordu. Judy de eğitim ayağında bu toplantıya davet edilmişti. Toplantı sonuna kadar sabırla dinlemek, notlar almak bu davetin hakkını ödemek gibi bir şeydi. Telefonuna baktı, zaman epey geçmişti. Sol yanında oturan başkan yardımcısı Marimar, ellerini sürekli kıpırdatıyor, masa altındaki ayaklarını oynatıyor, bacakları sürekli yer değiştiriyordu. Oturduğu yerde sabit durmakta zorlanan bu kadın çok hareketliydi, hiperaktiv bir yapısı vardı. Judy, bu zeki kadını seviyordu. Sağ tarafında ise baston yutmuş gibi oturuşuyla kıpırdamadan tüm sakinliğiyle duran kadın, kadınlar için hizmet projelerinde görevli müdürdü. Judy, bu kadına karşı sevgi duymasa da ayrı bir saygı duyuyordu. Masanın etrafındaki diğer kişilerin görevlerini ve makamlarını az çok biliyordu. Birisi dikkatini çekmişti. Yaşı olan bu adamı gözü bir yerden ısırıyordu, düşündü düşündü ve sonunda hatırladı. Yapı ve fen işleri hizmetlerinde müdürdü, bu nedenle okul işlerinde daha önce toplantılarda ve bir kez de telefonda görüşmüştü. İsmi neydi, neydi? Sa…, Sam…., Samuel! Evet, Samuel’di. Sakin bir duruşu, toplantıda mantıklı ve üretici fikirler sunması, özellikle ses tonu… Judy’e rahatlatıcı bir his vermişti.
Üçüncü saatin bitmesine az kala başkan son konuşmasını yaptı ve toplantı nihayet sona erdi. Judy, katılımcıların homurtulu kalkışını seyrederken önündeki dosyaları topladı. Biran önce bu ortamdan ayrılmak istese de toplantı sonrası hazırlanan ikram bölümünde bir şeyler atıştırmayı düşündü. Kurabiye ve içecekle dolu masaya yanaştı, Başkan yardımcısı Marimar da oradaydı, tabağına tatlı tuzlu kurabiye doldurmuş söyleniyordu:
“Judy, sen de alsana. Bunlar da hep aynı kurabiyeleri ikram ediyorlar.”
“Afiyet olsun, Marimar başkanım” gülümseyerek kurabiyelere uzandı. Judy, öyle acıkmıştı ki cevizli kurabiyelerden bir tanesini çoktan ağzına atmıştı bile. Bir elinde kurabiye tabağı, diğer elinde içeceğine uzanmışken yanına gelen Samuel’e ağzı kurabiye dolu olduğu için sadece gülümseyebildi. Samuel, Judy’ye gülümseyerek karşılık verdi, “Afiyet olsun” diyerek Judy’nin yanından ayrıldı ve uzaklaşıp gitti. Arkasından bakan Judy, bu adamın ses tonunda kalmıştı. Neden böyle bir histeydi? Kendi kendine düşündü: ”Saçmalama kızım, her çağrışımda, hissinde altıncı hissini kurcalama!”

***

Judy, haftasonu şehrin dışında bulunan akrabasının yazlığına gitti. Denize yakın olan bu büyük bahçeli evde kalmak ona huzur veriyordu. Sabahları kuş sesleriyle uyanmak, gece cırcır böceklerinin sesiyle uyumak, büyük şehrin gürültüsünden sıyrılmanın ve ruhunu arındırmanın en güzel yoluydu Judy için. Yaz vakti burada kalan emekli öğretmen karı koca akrabası, Judy’yi çok seviyordu. Judy’nin on yaşında olan kızı Bella da onların torunları gibiydi. Bu evde huzur ve sevgi alan Judy, haftasonları bu nedenle kızı Bella’yı alıp burada kalmaya bayılıyordu.

Judy, yalnızdı. Altı yıl önce boşandığı eşi ile sadece çocuk nedeni ile o da sayısı az bir şekilde görüşüyordu. Hayatın zorluklarını tek başına göğüs germeyi başarmıştı. Ama bazen içini bunaltan yalnızlığını gidermek için başını koyacak bir omuz ve elini tutacak bir sıcaklık da istemiyor değildi? Sevilmek, saygı duyulmak, ilgilenilmek her kadının istediği duygular değil miydi? Judy, daha önce hiç hissetmediği bu duygulara açtı. Ama önce kızı Bella önemliydi. Onun geleceği, eğitimi, sevgisi, güvenliği her şeyden ileriydi. Bundan dolayı kendi isteklerini geri plana atmıştı. Yine de mutluydu. Kızı, sevdikleri, arkadaşları Judy için hayat kaynağıydı.

Bahçeli evin sahibi Katy teyze, Bella için tatlı çörekler hazırlamıştı ve ıhlamur çayı ile birlikte harika bir kahvaltı sofrasının başındaydılar. Balın kokusunu alan bahçe arıları masanın üzerinde dolaşmaya başlayınca kahvaltıyı hızlı bitirmek zorunda kaldılar. Bella da şımarıklık ve naz yapıyordu. Yemyeşil ağaçların arasında olan verandada oturmayı sırf sinek ve arılardan korktuğu için reddediyor, içeride televizyon seyretmeyi yeğliyordu. Judy ise her gördüğünden keyif alıyor, kahvesini yudumlarken özlediği yeşil doğanın keyfini çıkarıyordu.
Katy teyzenin yan komşusu, Nayla, yalnız yaşayan bir kadındı. Kocası kalp krizinden aniden vefat etmiş bu kadının kendisine kalan mal mülkle hep başı derde girmişti. Sürekli söylenip duruyor, memnuniyetsiz bir halle sıkıntılarını şikayet ediyordu. Judy, çok konuşan bu kadına saygı duysa da hep aynı sorunları anlatıp durmasından sıkıldığı için çok yüz vermiyordu. Fakat Nayla, Judy’yi görür görmez, evin bahçe kapısında görünüverirdi.
“Hoş geldin Nayla komşu”
“Hoşbulduk, siz de hoş geldiniz.” Ağır adımlarla onlara doğru yürüyen ince yapılı, uzun boylu bu kadının mavi gözlerine Judy içtenlikle bakardı. Acaba yine ne anlatacak?
“Nasılsın Nayla komşu?””
“İyim, sen nasılsın kızım? Ne yapalım işte bahçe ile uğraşıyorum. Domatesler hastalandı bu yaz, ne yapacağız bilemedim. İlaç da fayda etmedi.”
Judy sakin bir ifade ile: “Katy teyzemizi ziyarete geldik. Burası çok güzel. Sizi de görmüş oluyoruz.”
“Ben sana işini soracaktım. Senin iş yerinde binalarla ilgili yapı işlerinde biri var mı tanıdığın? Şehirdeki binamıza restoran borusu takılacakmış, duvarları delecekler. Ben de buna izin vermek istemiyorum. Nereye gideyim, kime şikayet edeyim bilemedim? Bu işler tanıdıkla oluyor, biliyorsun.”
“Nayla komşu, şimdi aklıma gelmiyor. Ben sorarım, bulursam seni ararım.” Judy, yaşlı yüzünde taze görünen mavi gözlerine baktı. “Kahve içer misin?”
“Yok, gideyim ben, yapılacak çok işim var, akşam torunum gelecek. Yine de sağol. Sen bana birini bul, binama zarar vermesinler, bir de o boruyu nasıl takarlar iznimiz olmadan bilmem?”
“Tamam Nayla komşu, ben seni arayacağım.”
“Hadi size iyi dinlenmeler” deyip bahçeden çıktı gitti.
Katy teyze: “Bu kadının derdi bitmez, malı var derdi var, hep bir şeylerden şikayetçi?”
“Boşver, ben çevremdekilere sorarım. Bulamazsam da yapacak bir şey yok. Hadi kendimize birer kahve daha yapalım!” Judy, içerde televizyon seyreden kızını öpüp kahve yapmaya koyuldu.

Devam edecek…
Gerçek bir hikâyeden uyarlanmıştır

Nevriye Gürel
Mayıs 2023

Facebook Yorumları
Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Diğer Yazıları

Bizi Takip Edin

232BeğenenlerBeğen
114TakipçilerTakip Et
349TakipçilerTakip Et
2,330AboneAbone Ol
- Reklam -

En Son Eklenenler