14.3 C
İstanbul
16 Ekim 2024, Çarşamba
spot_img

ROMANTİZMİN ÖNCÜSÜ; VICTOR HUGO

1802 yılında doğan Hugo, çocukluğunda çok zayıftı. Yaşamayacak gibi duruyordu. Diğer dahiler gibi onun hayatında da sağlık konusunda iniş çıkışlar olmuştu.

Babası generaldi. Napolyon’un adamıydı. Bu yüzden ilk başta kralcıydı, sonra cumhuriyetçi oldu.

Fikirlerinden dolayı Fransa’da demokrasiye yön veren politik isim olarak kabul edildi.

İnsan hakları savunucusu olan Hugo, halk tarafından kahraman olarak görülmüştü.

Brüksel’de sürgün hayatı yaşamıştı. Bu sebepten dolayı ezilenlerin, yoksulların, halk sınıfından insanların hayatını işlemişti.

Onun eserlerinde bilgi önemliydi. İlim, bilim gibi kavramları incelemişti. İnanç ve kararlılık barındırıyordu eserleri.

Toplum romancısıydı. Din, doğa gibi konuları işlemişti. Aşk, ihanet ve ölüm gibi temaları irdelemekle beraber, adalet kavramı üzerinde özellikle durmuştu.

On dokuz yıl sürgün hayatı yaşamıştı. Bu yüzden kitaplarında, özgür düşünce ön plandaydı. Duygusaldı, gözyaşları satırlarının arasına damlıyordu. Bu yüzden daha çok kadınlara hitap ettiği düşünülmekteydi.

Cromwell, isimli oyunu yazan Hugo, La Muse Française isimli derginin kuruculuğunu yapmıştı.

Hugo, iyi derecede resim yapardı. Boya yerine farklı malzemeler kullanırdı. İyi bir ressamdı.

Düşünce dünyası zengin bir yazardı.

Kızının ve oğlunun ölümü hayatını çok etkilemişti. Eşinin aldatması sonucu farklı ilişkilere sürüklenmişti. Luisa, hayatında önemli bir yere sahipti.

Şiir tutkusu önemliydi… O da her yazar gibi şiirle başlamıştı yolculuğuna…

İlk başta matbaalar şiirlerini basmamıştı…

Kral 18. Luise için yazdığı şiirden sonra maaşa bağlanmıştı. Şairliğini beğendiği için kral ödüllendirmişti Hugo’yu.

Adele Foucher’le evlendi… Evlat acısı yaşadı… Kızına şiirler yazdı… Bu acılardan dolayı şiirleri gürleşti, güzelleşti. Acılarıyla besledi satırlarını.

Şiirlerinde farklı bir anlatım vardı. Sisli, pulsu sözcükleri özeldi. Küçükken şair olacağını söylediği zaman, kimse inanmazdı. Kimsenin inanmadığı bu dahi kalemiyle sesini dünyaya duyurdu.

Od’lar ve Balad’lar

Od’lar ve Balad’lar Victor Hugo’nun ilk şiirleriydi. Bu şiirler 1828 yılında, son şeklini almıştı.

Od’lar ve Balad’ların ardından: “Sonbahar Yaprakları” yayımlanmıştı.

Kral yanlısı ve Katolik inancının ağır bastığı bu kitaplar, dönemin şairleri; Chateaubriand ve Lamartine’in dikkatini çekmişti.

Bu şiirlerinden sonra Victor Hugo, kendisi kabul etmese de romantizmin öncüsü kabul edilmişti.

Hugo, dikta karşıtı olmasından dolayı, Napolleon tarafından, başına ödül konulan şairlerdendi. Bu yüzden, on dokuz yılını sürgünde geçirmişti. Her şairin hayatında olduğu gibi en verimli yılları bu yıllar olmuştu. Suçlar ve Seyirler, bu dönemde yazılan kitaplarıydı.

Şairin iyi yazması, mistisizmle tanışması, özel hayatındaki acılara rastlamıştı. Gerek eşiyle olan anlaşmazlıkları, gerekse iki çocuğunu kaybedip, torunlarıyla beraber yaşamaya başlaması, onu daha da duygusallaştırmıştı.

Bir şiirinde: “Aklım başımdan yitip gitti çoktan, açıl ey mezarım!” diyen şairin, ne kadar mutsuz ve çaresiz olduğu ortadaydı.

Bu da acı çeken, mutsuz olan insan daha iyi yazar, tezini doğrulamaktaydı.

Sefiller

Sefiller, en önemli yaptıklarından biriydi. Hugo; Sefalet, diye başlamış sonradan Sefiller’e dönüştürmüştü kitabının adını…

Başkarakter Jean Valjean, aç yeğenleri için fırından ekmek çalarken yakalanır ve beş yıla mahkûm edilir. Fakat cezasından kaçar… Piskoposun evinde kalırken, şamdanlarını çalar. Piskopos; “onları ben hediye ettim.” dese de tekrar mahkûm edilir. Bir süre sonra kimliğini değiştirerek, başka yerde belediye başkanı olur. Yoksulları korur. Küçük kız Kozet’i evlat edinip ona bakar. Bir süre sonra gerçek ortaya çıkar, polis memuru onun kimliğini çözer. Jean Valjean suçunu itiraf eder ve kendi kişiliğiyle tekrar yüz yüze gelir…

Basit bir hırsızlık olayından yola çıkılarak yazılan Sefiller’de, siyasi ve sosyal sorunlar da anlatılıyordu.

Notre-Dame’ın Kamburu

Notre-Dame’ın Kamburu’nu dört buçuk ayda bitirdi Victor Hugo. 1830’da başlamıştı bu kitaba. Çingene kızı Esmeralda’yla, kamburun hikâyesi anlatılmıştı 522 da. Bu eser sayesinde zengin olmuştu Hugo.

Notre-Dame, Paris’teki önemli bir kiliseydi. Katolikliğin izlerini taşıyordu.

Notre-Dame’ın Kamburu, bu kilisenin tanınmasını sağladı. Bu sayede Katattnel restore edildi.

Notre-Dame’ın Kamburu’nda küçük bir bebek kaçırılıyordu, Çingeneler tarafından. Bu kız Esmeralda’dı ve çok güzeldi. Çirkin bir bebekte kilisenin önüne bırakılıyordu, bu çocuk da Quasimodo’ydu. Quasimodo’nun kelime anlamı, yarım demekti.
Rahip bu çocuğa bakar, büyütür. Daha sonra zangoçluk yapan çocuğun kulakları, çan sesinden sağır olur.

Kambur Quasimodo, görünüşünün aksine, hayatını kütüphaneler de geçiren, ince ruhlu ve temiz kalpli biriydi.

Yüzbaşı, rahip, kambur Quasimodo ve Esmeralda en önemli karakterlerdi. Din, ahlak, aşk gibi konular işlenmişti kitapta.

Quasimodo, Esmeralda’ya âşıktı. Rahipte âşıktı Esmeralda’ya. Bir de yüzbaşı vardı üçüncü şahıs.

Papaz önemli bir karakterdi. Ya benimsin ya toprağın, mantığı vardı. Acımasızca davrandı Esmeralda’ya. Onun için cennetten bile vazgeçti. Eğitimini ve dini kuralları yok etti bu aşk için. Onunki hastalıklı bir aşktı. Onunla beraber Esmeralda’yı da kurutu bu hastalıklı tutku.

Bir süre sonra bu insanların hepsi vefat etti… Yüzbaşının öldürülmesiyle suçlanan Esmeralda’nın mahkûm edildiği yerde, cansız bedeni bulundu. Kambur Quasimodo’da onun yanında yatmaktaydı. Quasimodo ile Esmeralda’nın kemikleri birbirine karışmıştı.

Fransızca’nın zenginliğiyle, adalet, güzellik, yoksulluk gibi kavramlar irdelenmişti Notre-Dame’ın Kamburu’nda.

Hugo’nun kitaplarında, insanın temel arayışları vardı.

Toplumsal vicdanı işler; Bir İdam Mahkûmunun Son Gününde… Gerçek bir katilin hikâyesi anlatılır….

Doksan Üç İhtilali eserinde, Fransız Devrimi’nde yaşanan sorunlar anlatılır…

“Ben, sonsuzluğa eriştim derinliklerinde.” diyen Hugo, tartışılmaz en güzel düşünce adamı, felsefeci, şair ve yazardır…

Merhametli adam; fakirlere 50.000 frank ve ölümünden önce yayınlanmamış 20 cilt kitabını bağışlamıştır…

22 Mayıs 1885’de öldüğü zaman, Fransa’da milli yas ilan edilmiştir. Hayatının çoğunu sürgünde yaşayan yazar, iki milyondan fazla seveninin katıldığı törenle; Emile Zola ve Alaxandra Dumas’ın bulunduğu yere defnedilmiştir.

26 Şubat doğumlu Victor Hugo’yu saygıyla anıyorum!…

Neslihan Minel

Facebook Yorumları

Diğer Yazıları

Bizi Takip Edin

232BeğenenlerBeğen
114TakipçilerTakip Et
349TakipçilerTakip Et
2,320AboneAbone Ol
- Reklam -

En Son Eklenenler