18.1 C
İstanbul
29 Mart 2024, Cuma
spot_img

ZEİTGEİST (ZAMANIN RUHU)

“Sevginin gücü, güce olan sevgiyi yendiğin de dünya barışı tanıyacaktır.”
Sri Chinmoy Chose

“Bir ulusu fethetmenin ve köleleştirmenin iki yolu vardır. Birisi kılıçla, diğeri borçla.”
John Adams

“İnanıyorum ki, silahsız gerçekler ve koşulsuz sevgi dünyada son sözü söylecektir.”
Martin Luther King

“Kimse özgür olduğuna inanan birinden daha iyi köle olamaz.”
Goethe

“Zeitgeist, Zamanın Ruhu” kapitalizmi anlamak isteyenler için ideal bir belgesel.
İlginç bir o kadar da düşündürücü bir uyanış filmi Zeitgeist.
İlk izlediğimde bu bir oyun mu diye düşünmüştüm. Sonra anlatılanların bir oyun değil gerçeğin ta kendisi olduğunu fark ettim.
İzledikçe bu kadar mı olur dedirten cinsten birçok olayla karşılaştım.
Neler yoktu ki filmde. Din, para, banka kavramlarıyla tek bir dünya bankası oluşturma çabaları. Siyasetin ve politikanın ülke yönetimine katkıları. Parayı yöneten insanların kimler olduğu. İranlı Muhammed Musaddık’ın ABD’nin desteklediği bir darbeyle yönetimden nasıl uzaklaştırıldığı. Krişna ile Mısır Tanrısı Horus arasındaki benzerlikler, farklı güçlere sahip olmaları ve öldükten üç gün sonra tekrar dirilmeleri. Bu tanrıların Hz. İsa ile ilişkilendirilmesi.
Özel güçleri olan havarilerin yüzyıllar öncesinde de var olması ve ülke tanımaksızın bütün dinlerde evrensel olması.
İnsanların bu benzerlikleri görünce çok şaşıracaklarına inanıyorum.
Bu filmdeki görüntülere, komplo teorisi denilmesi çok yanlış bence. Bilimsel verilere dayanarak yapılmış, irdelenmiş, sağlam alt yapısı olan, hayatı bambaşka bir gözle görmenizi sağlayan, gerçeği tam anlamıyla anlatan, hayali olmaktan öte bizi gerçeklerle karşılaştıran bir belgesel.
Burada beni üzen ilk şey, sosyal adaletsizlik oldu. En çok şaşırtan şeyse ilaç firmalarının yaptıkları oldu. Sırf para kazanmak için onca insanın hayatını hiçe sayarak acımadan harcamaları. Özellikle de “AIDS” taşıyan ilaçları bile bile piyasaya sürmeleri.
Zenginliklerin %40’na nüfusun %1’i sahipti. Nüfusun %50’si günlük 2 doların altında gelire sahipti. Her yıl 34.000 çocuk yoksulluktan ve açlıktan ölüyordu.
Bu gözü doymaz dünyada yaşayan çocuklar büyüdüklerinde: “Teknolojinin önemini kavrayıp, sorunları çözmek için uğraştınız mı? Faydalı şeylere yatırım yapıp, insanları mutlu etmeye çalıştınız mı? Neden zorla başkalarının topraklarına girip kadın ve ihtiyarları öldürdünüz? Politik çıkarlarınız için silah tüccarlarını zengin ederken, zavallı çocukları neden aç bıraktınız? Silahlara harcanan parayla kaç yetim doyar, düşündünüz mü? Eğitimin önemini unutup, neden politikaya öncelik verdiniz? Bir atom bombasına harcanan emekle, parayla, ne kadar çocuk kurtulur düşündünüz mü? ” diye bunun hesabını soracaklardı.
Oysaki insan için en önemli şey var olmaktır, sağlıktır, eğitimdir.
Açgözlü bir politikayla yönetilen devletler, yardımlaşma duygusundan yoksun, merhametsiz, barbar bireyler olmaktadırlar.
Kar amacı gütme çıkarcılığından dolayı, refah seviyesi paradan sonra geliyor.
Her alanda olduğu gibi toplumlarda da ilk bozulma ahlak yozlaşmasıyla
başladı.

Açgözlülük ve hırs yok olsa, her şey eşit olarak paylaşılsa, yeryüzündeki nimetler herkese yetecek kadar çoktur.
Modern kölelik sisteminde, yozlaşmaya karşı durabilsek, silah tüccarlarına harcanan parayı eğitime aktarabilsek kültür seviyemiz yükselir.
Örneğin, ABD’deki savunma sanayine harcanan para, bütün lise öğrencilerini üniversite de okutacak kadar büyüktür.
Bankalara olan borç tutarı her gün biraz daha artıyor, bu da enflasyona sebep olduğu gibi toplumları biraz daha köleleştiriyor.
Faize dayalı açgözlü rekabet ortamında yaşayan insanoğlu savaş, yoksulluk ve açlıkta eklenince iyice mutsuz oluyor.
Kapitalist rejimin, insanın insani özelliklerinin değişimine yol açtığı hatta yok olmasına neden olduğu bu kadar aşikârdır.
Günümüzde paraizm o kadar etkilidir ki merhamet, iyilik, paylaşma gibi kavramlar değerini kaybetmiş, insanoğlu eskisinden daha fazla diktatör daha fazla barbar olmuştur. Sırf globalleşme uğruna kendi öz değerlerini hiç düşünmeden yok eder hale gelmiştir.
Kapitalizm paradan ve medyadan aldığı güçle, borçla, faizle, tehditle ve daha birçok şeyi kullanarak utanmadan, acımadan bütün insanları eziyor.
Bunu yaparken de ırkçılığı, cinselliği, dini o kadar iyi kullanıyorlar ki siz fark edemiyorsunuz bile.
Gazete, televizyon, internet bunlar için en ideal araç. Durmadan değişen filmler, eğlence programları, albenili reklamlarla emperyalizm, post modernizm başlıkları altında toplum usul usul yozlaştırılmakta.

Teknolojiye ayak uyduramayan insanlar, moda gibi değişik isimler altında hızla değişmekte ya da birilerinin onlara verdiği değiş, tüket komutlarıyla hayatı sorgulamadan gelip geçmektedirler.
Her yeni gelen teknoloji insana iyi bir şey katacağı yerde daha da köleleştirmektedir. Onlar olayların yoğunluğundan bunun farkında bile değillerdi. O kadar robotlaşmışlardı ki beyinlerini kullanacak zekâya bile sahip değillerdi. Ya da nasılsa bizim yerimize başkaları düşünüyor diye buna tenezzül etmiyorlardı.
Televizyonda karşılarına çıkan dansçılar, hokkabazlar, düşünmeyi engellemek için yarışıyorlar. Güya eğlence programları altında beyninizi meşgul ederken asıl amaç uyutmaktır.
Bu konuda öğretilerini beğenerek okuduğum, Mohandas Karamçand Gandi’nin şu sözleri, söylemek istediklerimi tam olarak anlatıyor;
“Hayat, lunaparkta bir gezinti gibidir, gezinti başladığında onun gerçek olduğunu düşünürsün, bir süre sonra gürültü ve çok eğlence olur. Bu gezide uzun süre kalanlar sorular sormaya başlarlar; bu gerçek mi, yoksa sahte bir gezinti mi? Ve aralarından cevabı hatırlayan insanlar geriye dönüp şöyle derler; hey merak etme, korkma sakın, çünkü bu sadece bir gezinti!”
Toplumun büyük bir kısmı bu gezinti de, uyku halinde sirk izler gibi Pollyanna izler gibi saatlerce bunları izleyerek, kendi olamadan, hayatı sorgulamadan ölüp giderler.
Zaten amaçları budur. Düşünme, okuma, yazma, tartışma sadece uyu! Senin yerine düşünen birileri var zaten. Sana düşen itaat etmek, sorgulamadan, araştırmadan boyun eğmek.

Beyninizi birileri durmadan dolduruyor. Tek dertleri, “düşünme, yeter ki düşünme!” Ve düşünmemeniz için ne gerekiyorsa hepsini yapıyorlar.
Sizin yapmanız gereken komuta uymak, itaat etmek, tüketmek ve düşünmeden yaşamak.
İnternette, televizyonda, cep telefonunda, alışverişle tek amaç uyutmak.
İnsanların bilinçli olup yattıkları bu kış uykusundan uyanması gerekiyor. Ve bilinçli bir devrim bir silkiniş.

Nüfusun %3 den azının kitap %15 den aşağısının gazete okuduğu toplumlarda bu uyanış zor olacak, sancılı olacak elbet.
Bizim yapmanız gereken bu çoğunluktan kurtulup, azınlıkların arasına katılmak. Kendimizi ne kadar iyi yetiştirirsek, göz boyama yalanlarına kanmazsak o kadar özgür
oluruz. Gerçekleri bilmek insanı her zaman özgür kılar.

Ve de sevginin gücü! Hayatın amacının farkına varış!
Bütün hayatın sadece koşturmak için yaratılmadığının bilincine varış!
Her şeyin sadece para olmadığının, bunun yanında merhametin, paylaşmanın ve dostluğun önemini kavrama…
Keşke insanlar birleşse, ülkeler aynı amaç için bütünleşse, hiç kimsenin köle olmadığı bir dünya kurulsa, bütün çocuklar el ele tutuşsa, savaşlar yok olup barış sonsuz olsa!!!

Neslihan Minel

Facebook Yorumları

Diğer Yazıları

Bizi Takip Edin

232BeğenenlerBeğen
114TakipçilerTakip Et
349TakipçilerTakip Et
2,270AboneAbone Ol
- Reklam -

En Son Eklenenler